Kadın, Erkekte Vicdan Mevzuudur

Son iki yüzyılda yaşananlar insanı-insanlığı bir uçurumun kenarına getirip bıraktı. Batı medeniyeti tabiatı tahrip etmekle kalmadı, insanlığın binlerce yıllık birikimini de tahrip etti. Milletlerin hafızası kayboldu, tarih şuuru silindi, büyük bir boşluk içerisinde varoluş sancısı çeker oldu. Modern insan aklın öncülüğünde tabiat üzerinde hükümranlık ilan ederken kendini anlamaya, bilmeye gayret etmedi. Konfor, haz, tüketim ve olabildiğince sahtelikle ördüğü plastisite bir dünya kurmaya gayret etti.

Bu plastisite dünya ne kadına ne de erkeğe “Yaşanmaya değer hayat ne?” noktasında yardımcı olmadı. Arayışları hep neticesiz, tatminleri hep geçici kaldı. İdeolojik kaygılar insanların büyük öfke nöbetleri geçirmesine sebep oldu ve değişen tüketim alışkanlıkları depresif intiharları körükledi. Modern insan kendi çağının bunalımını, diyalektik anlamda, çılgınlığını kendini tüketerek yaşadı, yaşıyor. Kendisiyle yüzleşmekten korkar oldu, bu yüzden saldırganlaştıkça saldırganlaştı. Ruhunu, mânâsını kaybetmekle yüz yüze geldi.

Geçtiğimiz sene perde arkasına geçen Salih Mirzabeyoğlu’nun eseri bu çerçevede bir ilaç, bir reçete hükmünde. İnsanlığın kaybettiği değerleri yerli yerine oturtma derdinde. Müellif, insanın anlam arayışına, İslâm tasavvufu kanatları altında bütün Batı tefekkürünü imbikten geçirerek terkibi hükümler çerçevesinde katkıda bulunuyor.

İMAN İDRAKİ

Eseri okurken müthiş bir heyecana kapılıyor, gelenekle modernin nefis bir harmonisine şahit oluyorsunuz. İbn Arabi’den İbrahim Hakkı Hazretlerine, Pascal’dan Victor Frankl’a geniş bir havzadan beslenmiş bir eserle karşı karşıya olduğunuzu fark ediyorsunuz. Mirzabeyoğlu’nun diğer eserlerinde görülen ve baş ölçü halinde mahyalaşan “Bütün Fikrin Gerekliliği” şartı burada da ayniyle vâki oluyor. İnsanın erkek ve kadından ibaret bir bütün olduğunu bütün satırlarda hissediyorsunuz. Her biri ayrı ayrı mizaç hususiyetlerine, fıtrî kabiliyetlere ve varlık keyfiyetine sahip insanın kâmil insan olma yolundaki hâlleri ise nefsinde “insanî hakikati” yerine koyabildiği nisbette. Her iki cinsiyetin memuriyeti; Allah’a yakınlık ve kendini bu istikamette mânâlandırma. Hâl böyle olunca eserde olağanüstü bir idrak fırtınası mevzubahis. İmân idraki “zevken idrak” demek ya bu çerçevede yaşanan ilâhî bir oluş, varoluş heyecanı. Suret ilmine dair incelikler, dimağa tesir eden bitkiler, insanın arayışında yeni bir ekol olan logoterapi vs. ile bu heyecanınızı oldukça ileri taşıyor.

Mirzabeyoğlu, kendisiyle meşhurlaşmış “İslam zıtlar arası muvazenenin üstün nizamı” tarifinden hareketle kadın ve erkek arasında eşitlik değil bir muvazene-dengenin söz konusu olduğunu vurguluyor ve bunu “kıvam” diye adlandırıyor. Ne birbirinin aynı ne birbirinden gayrı. Ama ne ki o sanırsın, o değil. Kadın kadın olarak, erkek erkek olarak kıymete haiz. Biri diğerinin hiçbir zaman rakibi değil. Üçüncü yahut dördüncü cinsiyet algısı bir safsatadan, sapkınlıktan ibaret. Fizikî birtakım tahribatlarla ne kadın erkek olur, ne erkek kadın.

Mirzabeyoğlu şöyle diyor: “Kadın, erkekte, vicdan mevzuudur; kendinde, mânâsı denkleştirilmesi gereken. Erkek de kadında, şuurdur; kendinde, mânâsı denkleştirilmesi gereken. Kadın erkekte fikir mevzuu; erkek de, kadında, ispatlanması gereken-ruh. Faalde kadın fikir, münfailde, erkek sezgi. Biri ruhiliğinde akıl ağırlıklı, öbürü ruhiliğinde içgüdü.”

Bilhassa son günlerde kadın erkek mevzuu üzerinden yürütülen, ifrat ve tefrit arası sürüp giden tartışmalardan zihni karışıklığa uğramış, bunalmış ve modern dünyadan kopmadan işin Müslümancasını öğrenmek isteyenler için başucu keyfiyetinde bir eser.

Phone
WhatsApp